Özeti: Davacılar vekili dava dilekçesinde özetle davalı Gazetede yer alan ilgili yayında müvekkilleri ile ilgili ifadelerin tamamen gerçek dışı olduğunu, müvekkilin bir konuşmasının çarpıtılarak yorumlandığını, müvekkili şirket ve ailesinin ekonomik ve sosyal saygınlığına, kişilik haklarına açık olarak saldırıda bulunulduğunu belirterek, müvekkilleri için manevi tazminatın, yayın tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davaya konu yayın bir bütün olarak değerlendirildiğinde, yazının ana temasının Türkiye ile IMF arasındaki ekonomik ilişkiler olduğu, bu bağlamda davacılar hakkında da bir takım yorumlarda bulunulduğu, davacıların doğrudan hedef alınmadığı, yazının ağır eleştiri ve rahatsız edici nitelikte olduğu ancak kullanılan ifadelerin kişilik haklarına saldırı boyutuna ulaşmadığı, Yargıtay içtihatlarında da belirtildiği üzere tanınmış ve topluma mal olmuş kişilerin diğer kişilere göre eleştiriye daha fazla açık olması gerektiği, dava konusu yayında kullanılan ifadelerin basın ve ifade özgürlüğü kapsamında kaldığı, güncel olan konuların gazetecilik tekniği gereği okuyucunun ilgisini çekmesi için çarpıcı başlıklara yer verilerek iddia kapsamında ve eleştiri sınırları içerisinde aktarıldığı, haberin yayın tarihi itibari ile kamu yararının ve toplumsal ilginin bulunduğu, yayının kişilik haklarına saldırı niteliğinde bulunmadığı anlaşılmış olup davacılar vekilinin bu yöne değinen istinaf istemi yerinde değildir.
DAVANIN KONUSU: Tazminat (Haksız Fiilden Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 03/06/2021
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla HMK' nın 353.maddesi uyarınca dosya incelendi,
GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ: Davacılar vekili dava dilekçesinde; Davacılar vekili dava dilekçesinde özetle; davalı ... Gazetesinin 27.0.2015 tarihli nüshasının 12. sayfasında yer alan "..." başlıklı yayında müvekkilleri ile ilgili ifadelerin tamamen gerçek dışı olduğunu, müvekkili ...’un bir konuşmasının çarpıtılarak yorumlandığını, müvekkili şirket ve ... ailesinin ekonomik ve sosyal saygınlığına, kişilik haklarına açık olarak saldırıda bulunulduğunu belirterek, müvekkilleri için ayrı ayrı 50.000 TL olmak üzere toplam 150.000 TL manevi tazminatın, yayın tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalılar vekili cevap dilekçesinde; davaya konu köşe yazısının eleştirel mahiyette olup, basın ve ifade özgürlüğü çerçevesinde hazırlandığını, müvekkili ... açısından husumet itirazında bulunduklarını, köşe yazısının, ulusal ve uluslararası düzeyde korunan basın özgürlüğü kapsamında kaldığını belirterek, davanın reddine karar verilmesini istemiştir. İlk Derece Mahkemesince;"...Davacılar ile davacı şirketin Türkiyenin tanınmış saygın ileri gelen iş adamlarından oldukları, davacıların ticaret ve iş çevrelerince tanınmaları topluma mal olmaları karşısında eleştirilere toplumun diğer kesimlerine göre daha açık olmalarının gerektiği, dava konusu köşe yazısında geçen haberin bir bütün olarak ele alındığında, mahkememizce davaya konu yazının basın özgürlüğü çerçevesinde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesince kabul edilen basının eleştiri hakkı sınırları içinde kaldığı kanaatine varılarak yerinde görülmeyen davanın reddine..."şeklinde karar verilmiştir. Verilen karara karşı davacılar vekilince istinaf yasa yoluna başvurulmuştur. Davacılar vekili istinaf dilekçesinde; mahkemece hukuka uygunluk kriterleri olan gerçeklik, güncellik ve toplum yararı eksikliğinin gözardı edildiğini, yayındaki iddiaların doğruluğuna dair delil dahi sunulmadığını, yazıdaki isnatların gerçek dışı olması nedeniyle rahatsız edici olduğunu, müvekkillerine karşı sergilenen tutumun açıkça hukuka aykırılık teşkil ettiğini, eleştiri sınırlarının fazlasıyla aşıldığını, müvekkilleri ve müvekkili şirketin bir ekonomik topluluğu temsil ettiklerini, siyasetle ve siyasilerle bağlantılarının bulunmadığını, bu bakımdan siyasi olayların içerisinde yer almalarının mümkün olmadığını, yerel mahkemenin ikinci talepleri olan hükmün yayınlanması talebinin değerlendirmediğini, davanın tümden reddedilmesine rağmen maktu yerine nisbi vekalet ücretine hükmedildiğini belirterek talepleri gibi karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE: İstinaf sebepleri ile bağlı kalınarak yapılan incelemede; Dava; basın yoluyla kişilik haklarına saldırıdan kaynaklanan manevi tazminat istemine ilişkindir. Basın özgürlüğü, Anayasa'nın 28. maddesi ile 5187 sayılı Basın Kanunu'nun 1. ve 3. maddelerinde düzenlenmiştir. Bu düzenlemelerde basının özgürce yayın yapmasının güvence altına alındığı görülmektedir. Basına sağlanan güvencenin amacı; toplumun sağlıklı, mutlu ve güvenlik içinde yaşayabilmesini gerçekleştirmektir. Bu durum da halkın dünyada ve özellikle içinde yaşadığı toplumda meydana gelen ve toplumu ilgilendiren konularda bilgi sahibi olması ile olanaklıdır. Basın, olayları izleme, araştırma, değerlendirme, yayma ve böylece kişileri bilgilendirme, öğretme, aydınlatma ve yönlendirmede yetkili ve aynı zamanda sorumludur. Basının bu nedenle ayrı bir konumu bulunmaktadır. Bunun içindir ki bu tür davaların çözüme kavuşturulmasında ayrı ölçütlerin koşul olarak aranması, genel durumlardaki hukuka aykırılık teşkil eden eylemlerin değerlendirilmesinden farklı bir yöntemin izlenmesi gerekmektedir. Basın dışı bir olaydaki davranış biçiminin hukuka aykırılık oluşturduğunun kabul edildiği durumlarda, basın yoluyla yapılan bir yayındaki olay hukuka aykırılık oluşturmayabilir. Ne var ki basın özgürlüğü sınırsız olmayıp yayınlarında Anayasa'nın Temel Hak ve Özgürlükler bölümü ile Türk Medeni Kanunu'nun 24 ve 25. maddesinde yer alan ve yine özel yasalarla güvence altına alınmış bulunan kişilik haklarına saldırıda bulunulmaması da zorunluluktur. Basın özgürlüğü ile kişilik değerlerinin karşı karşıya geldiği durumlarda; hukuk düzeninin çatışan iki değeri aynı zamanda koruma altına alması düşünülemez. Bu iki değerden birinin diğerine üstün tutulması gerektiği, bunun sonucunda da, daha az üstün olan yararın daha çok üstün tutulması gereken yarar karşısında o olayda ve o an için korumasız kalmasının uygunluğu kabul edilecektir. Bunun için temel ölçüt kamu yararıdır. Gerek yazılı ve gerekse görsel basın bu işlevini yerine getirirken, özellikle yayının gerçek olmasını, kamu yararı bulunmasını, toplumsal ilginin varlığını, konunun güncelliğini gözetmeli, haberi verirken özle biçim arasındaki dengeyi de korumalıdır. Yine basın, objektif sınırlar içinde kalmak suretiyle yayın yapmalıdır. O anda ve görünürde var olup da sonradan gerçek olmadığı anlaşılan olayların yayınından da basın sorumlu tutulmamalıdır. Somut olaya gelince; dava konusu yayında "Özelde ...' un, genelde ...' nın "asıl derdi" ya da "hayati sıkıntısı" nedir ? Derin Baronlar eliyle yönetilen Amerikancı ve İsrailci 'Gizli Sömürge' düzeninin alaşağı edilerek...., -Türkiyetnin bağımsız laşmış olmasıdır! Ankaranın IMF' ye kapıyı göstermesi, bundan dolayıdır. Gelir dağılımı eşitsizliği, orta sınıfın kaybolması, zengin ile fakirin arasındaki uçurumun büyümesi gibi konular, ...ların lokomotifi olduğu Eski Rejim' in (Baronsal Düzen) Türkiye' ye "hediye ettiği!" sistematik sorunlardır. Bunların hesabını verecekleri yerde bir de üste çıkıyorlar! "Balyalarına yeni balyalar katmalarına" rağmen... Kendi devasa kabahatlerini yok sayarak hiç yaşanmamış kabul ederek, pişkince "Çocuklarının gelecek endişesinden" Bir başka deyişle, aklımızla alay ediyorlar. Venedik Taciri'nin oğlu ... "İki çocuğumun geleceğinden endişeliyim" demiş! Milyar dolarlarla oynayan ... Ailesi' nin bir ferdi söylüyor, bu lafı...Venedik Taciri' nin büyük oğlu, o yemekte ABD' nin Ankara Büyükelçisi' ne "IMF Anlaşması olmazsa özel sektör çöker" demişti! ...' un "endişesi" neymiş; burada kardeşi ...' nin "endişesi" ile birlikte hatırlıyoruz! IMF ile yeni anlaşma Türkiye' nin aleyhine olacaktı," Derin Baronlar için, ne gam: 25-30 milyar dolarlık cukkanın ekserisini " Şişman Kediler" ham yapacaktı! - Hesapları buydu! 2008 sonbaharında patlayan küresel krizin ileri seviyede etkili olduğu bir dönemdi ve İstanbul' un Baronları ile onların medyadaki dublajcıları bir biri ardına "IMF ile yeni bir stand-by anlaşması yapılmazsa yandığımızın resmidir" yollu "felaket senaryoları" pişiriyorlardı!" şeklindeki ifadelere yer verildiği görülmüştür. Yukarıdaki açıklamalar doğrultusunda, davaya konu yayın bir bütün olarak değerlendirildiğinde, yazının ana temasının Türkiye ile IMF arasındaki ekonomik ilişkiler olduğu, bu bağlamda davacılar hakkında da bir takım yorumlarda bulunulduğu, davacıların doğrudan hedef alınmadığı, yazının ağır eleştiri ve rahatsız edici nitelikte olduğu ancak kullanılan ifadelerin kişilik haklarına saldırı boyutuna ulaşmadığı, Yargıtay içtihatlarında da belirtildiği üzere tanınmış ve topluma mal olmuş kişilerin diğer kişilere göre eleştiriye daha fazla açık olması gerektiği, dava konusu yayında kullanılan ifadelerin basın ve ifade özgürlüğü kapsamında kaldığı, güncel olan konuların gazetecilik tekniği gereği okuyucunun ilgisini çekmesi için çarpıcı başlıklara yer verilerek iddia kapsamında ve eleştiri sınırları içerisinde aktarıldığı, haberin yayın tarihi itibari ile kamu yararının ve toplumsal ilginin bulunduğu, yayının kişilik haklarına saldırı niteliğinde bulunmadığı anlaşılmış olup davacılar vekilinin bu yöne değinen istinaf istemi yerinde değildir. Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi'nin manevi tazminat davalarında ücret başlıklı 10. Maddesinin 3. Bendinde yer alan "Bu davaların tamamının reddi durumunda avukatlık ücreti, bu Tarifenin ikinci kısmının ikinci bölümüne göre hükmolunur." şeklindeki düzenlemeye istinaden yerel mahkemece davanın reddedilmesine rağmen davalı lehine maktu vekalet ücreti takdir edilmemesi isabetsiz olup davalı vekilinin bu yöne değinen istinaf istemi yerinde olup ancak bu yanılgının giderilmesi yeniden yargılamayı gerektirmediğinden davacı vekilinin istinaf isteminin kabulü ile ilk derece mahkemesinin kararının HMK 353/1-b.2 hükmü gereğince kaldırılmasına, davanın reddine, davalı taraf kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden AAÜT uyarınca maktu 3.400,00-TL vekalet ücretinin davacılardan alınarak davalılara ödenmesine yönelik yeniden aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; A-Davacılar vekilinin istinaf isteminin KABULÜNE, İstanbul Anadolu 7. Asliye Ticaret Mahkemesi' nin 2019/493 Esas - 2020/378 Karar sayılı kararının HMK'nın 353/1-b.2 maddesi uyarınca KALDIRILMASINA; yeniden hüküm oluşturularak; 1-Davacıların her bir davalı için açtığı davasının ayrı ayrı REDDİNE, 2-Harçlar kanunu uyarınca alınması gereken 59,30 TL harcın, peşin alınan 2.561,63 TL harçtan mahsubu ile bakiye 2.502,33 TL harcın, hüküm kesinleştiğinde ve talep halinde davacılara iadesine, 3-Davalı taraf kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden AAÜT uyarınca maktu 3.400,00-TL vekalet ücretinin davacılardan alınarak davalılara ödenmesine 4-Davacıların yaptığı yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına, 5-Davalı taraflarca yapılan yargılama gideri bulunmadığından bu konuda karar verilmesine yer olmadığına, 6-Tarafların yatırmış olduğu gider avansından artan tutar varsa hüküm kesinleştiğinde ve talep halinde ilgili tarafa iadesine, B- İstinaf incelemesi bakımından 1-Davacı tarafın istinaf başvurusu kabul edildiğinden yatırmış olduğu 177,90-TL istinaf karar ve ilam harcının istem halinde kendisine iadesine, 2-Dosya üzerinden inceleme yapılması nedeniyle avukatlık ücreti takdirine YER OLMADIĞINA, 3-İstinaf aşamasında istinaf yasa yoluna başvuran davacı tarafça yapılan giderlerin takdiren üzerlerinde bırakılmasına, 4-İstinaf için yatırılan gider avansından artan kısmın yatıran tarafa iadesine, 5-HMK'nın 359. Maddesinin 4. fıkrası gereği kararın taraflara tebliği işleminin Dairemiz tarafından yerine getirilmesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, HMK'nın değişik 361/1 maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren iki hafta içinde Yargıtay'a temyiz yolu açık olmak üzere oy birliği ile karar verildi. 03/06/2021