Özeti: Davacı, davalı şirketin elektrik abonesi olduğunu, kaçak elektrik kullanmamasına rağmen davalı şirketin yokluğunda ve usule aykırı olarak hakkında kaçak elektrik kullanım tespit tutanağı düzenlediğini, sonrasında da bu tutanağa istinaden tahakkuk ettirilen bedeli davalı şirkete ödemek zorunda kaldığını ileri sürerek bedelin davalıdan tahsilini talep etmiştir. Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunu gereğince Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun basit yargılama usulüne ilişkin hükümlerine tabi davada, davalı tarafından davaya süresinde cevap dilekçesi verilmediği gibi ön inceleme ve tahkikat aşamalarında da alacağın zamanaşımına uğradığı yönünde bir defi ileri sürülmemiştir. Buna göre, mahkemece; davalı tarafından zamanaşımı definin ileri sürülmediği göz önüne alınarak, davanın esasının incelenmesi ve ulaşılacak sonuca göre bir hüküm kurulması gerekmektedir.
Taraflar arasındaki istirdat davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın reddine yönelik olarak verilen karara karşı Adalet Bakanlığı tarafından kanun yararına temyiz yoluna başvurulmakla; dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
YARGITAY KARARI
Davacı; davalı şirketin elektrik abonesi olduğunu, kaçak elektrik kullanmamasına rağmen davalı şirketin yokluğunda ve usule aykırı olarak hakkında kaçak elektrik kullanım tespit tutanağı düzenlediğini, sonrasında da bu tutanağa istinaden tahakkuk ettirilen 1.658,09 TL'yi davalı şirkete ödemek zorunda kaldığını ileri sürerek; fazlaya ilişkin hakkı saklı kalmak üzere, şimdilik 10 TL’nin ödeme tarihinden işleyecek faizi ile birlikte davalıdan tahsilini talep etmiştir.
Davalı şirket tarafından davaya cevap verilmemiş, herhangi bir savunmada bulunulmamıştır. Mahkemece; davacının davalı şirkete 19/09/2016 tarihinde 1.594,64 TL ödediği, ödeme tarihi ile davanın açıldığı tarih arasında iki yıldan fazla zaman geçtiği, davalı şirket tarafından süresi içinde sunulan cevap dilekçesinde zamanaşımı def’inde bulunulduğu, bu nedenle alacağın zamanaşımına uğradığı gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir.
Adalet Bakanlığının 17/03/2021 tarihli yazısında; zamanaşımının, bir talep ve dava hakkının kanunda belirtilen süre içinde kullanılmaması halinde usul hukukunca öngörülen şekilde ileri sürmek koşuluyla, borçluya borcunu ödememe imkanı veren bir hukuki müessese olduğu, bir itiraz olmayıp defi niteliğinde olan zamanaşımının ileri sürülmedikçe hakim tarafından resen güz önünde tutulamayacağı, cevap dilekçesi sunmayan davalının ön inceleme ve tahkikat aşamalarında da zamanaşımı definde bulunmadığı, bu nedenlerle mahkemece zamanaşımı nedeniyle davanın reddine karar verilmesinin usul ve yasaya aykırı bulunduğu ileri sürülerek kararın, 6100 sayılı HMK’nın 363 üncü maddesinin birinci fıkrası uyarınca kanun yararına bozulması talep edilmiştir.
Uyuşmazlık; kaçak elektrik kullanıldığı iddiasıyla davalı şirket tarafından tahakkuk ettirilen kaçak tüketim bedelini ödemek zorunda kalan davacı elektrik abonesi tarafından, kaçak elektrik kullanıldığına dair iddianın ve buna bağlı olarak yapılan tahakkukun yerinde olmadığı iddiasıyla, davalı şirkete ödenilen kaçak elektrik tüketim bedelinin iadesinin istenildiği davada, zamanaşımının dolduğu gerekçesi ile verilen kararın yerinde olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
Uyuşmazlığın çözümlenmesi için öncelikle “zamanaşımı” kavramı üzerinde durulmalıdır.
6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun (TBK) 146 ila 161 inci maddelerinde düzenlenmiş bulunan zamanaşımı; alacak hakkının, belli bir süre kullanılmaması yüzünden “dava edilebilme” niteliğinden yoksun kalmasını ifade etmektedir.
Borcun zamanaşımına uğramasıyla, borç (alacak) sona ermez, sadece alacaklının dava yoluyla alacağını elde etme olanağı, "alacağın dava edilebilme niteliği" ortadan kalkar. Zamanaşımına uğramış bir borç, ifa edilebilen fakat dava edilemeyen eksik bir borçtur.
Zamanaşımı, hukuki açıdan defi (kişisel savunma nedeni) niteliğindedir. Borçlu, borcunu ifadan kaçınmak istiyorsa, zamanaşımı definde bulunmalı, alacağın zamanaşımına uğradığını, dava edilebilme niteliğini kaybettiğini beyan etmelidir. Bu husus, TBK’nın 161 inci maddesinde; “Zamanaşımı ileri sürülmedikçe, hâkim bunu kendiliğinden göz önüne alamaz.” şeklinde hüküm altına alınmıştır.
Yukarıda yapılan açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un 73 üncü maddesinin dördüncü fıkrası gereğince 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun basit yargılama usulüne ilişkin hükümlerine tabi davada, davalı tarafından davaya süresinde cevap dilekçesi verilmediği gibi ön inceleme ve tahkikat aşamalarında da alacağın zamanaşımına uğradığı yönünde bir defi ileri sürülmemiştir.
Buna göre, mahkemece; davalı tarafından zamanaşımı definin ileri sürülmediği göz önüne alınarak, davanın esasının incelenmesi ve ulaşılacak sonuca göre bir hüküm kurulması gerekirken, yanılgılı değerlendirme ve eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve kanuna aykırı olduğundan. Adalet Bakanlığının yerinde görülen kanun yararına temyiz talebinin kabulü gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle. Adalet Bakanlığının HMK'nın 363 üncü maddesinin birinci fıkrasına dayalı kanun yararına temyiz talebinin kabulü ile kararın sonuca etkili olmamak üzere KANUN YARARINA BOZULMASINA, aynı maddenin üçüncü fıkrası uyarınca gereği yapılmak üzere bozma kararının bir örneğinin ve dava dosyasının Adalet Bakanlığına gönderilmesine, 23/06/2021 tarihinde oy birliği ile karar verildi.