Yargıtay 8. H.D. 2021/2075 E. 2021/4855 K.

04-11-2021

Özeti: Davacı vekili, davacının, dava konusu taşınmazı 12.06.1964 tarihinde haricen satın alarak bu tarihten itibaren taşınmaza nizasız, fasılasız, malik sıfatıyla zilyet olduğunu, anılan gayrimenkulün davacı adına tescilini talep etme hakkı doğduğunu ileri sürerek 212 ada 8 parsel sayılı taşınmazın tapu kaydının iptali ile davacı adına tesciline karar verilmesini İstemiştir. Eldeki davada, dava değeri 1.500,00 TL gösterilmek suretiyle, harcı da yatırılarak 212 ada 8 parsel sayılı taşınmaz hakkında tapu iptali ve tescil talep edildiği, yargılama aşamasında dava konusu taşınmazın gerçek değerinin belirlenmesi için keşif yapılmadığı anlaşılmaktadır. Her ne kadar dava değeri 1.500,00 TL olarak gösterilmiş ise de davanın gerçek değeri yargılama aşamasında belirlenmediğinden ve nitelik itibarıyla anlan taşınmazın değerinin istinaf kesinlik sınırının üzerinde olduğunun takdiri gerektiğinden, İlk Derece Mahkemesince verilen hükmün istinaf sınırı altında olduğundan bahsedilemez. Davacı vekilinin Bölge Adliye Mahkemesi kararına ilişkin temyiz itirazlarının incelenmesinde; İlk Derece Mahkemesi kararı istinaf sınırı altında kalmadığından Bölge Adliye Mahkemesince istinaf itirazlarının incelenmesi yerine yazılı şekilde istinaf dilekçesinin reddine karar verilmesi doğru olmamış, kararın bozulması gerekmiştir.

Taraflar arasında görülen ve yukarıda açıklanan davada yapılan yargılama sonunda Mahkemece, davanın reddine karar verilmiş olup, hükmün Adalet Bakanlığı Hukuk İşleri Genel Müdürlüğü tarafından kanun yararına bozulması istenilmesi üzerine, Dairece dosya incelendi, gereği düşünüldü.

KARAR

Davacı vekili, davacının, 212 ada 8 parsel sayılı taşınmazı davacının 12.06.1964 tarihinde haricen satın alarak bu tarihten itibaren taşınmaza nizasız, fasılasız, malik sıfatıyla zilyet olduğunu, anılan gayrimenkulun davacı adına tescilini talep etme hakkı doğduğunu ileri sürerek 212 ada 8 parsel sayılı taşınmazın tapu kaydının iptali ile davacı adına tesciline karar verilmesini İstemiştir.

Davalılardan A.. T.., davanın reddini savunmuş; diğer davalılar beyanda bulunmamıştır.

İlk Derece Mahkemesince davanın reddine karar verilmiş, karara karşı davacı vekili tarafından istinaf yoluna başvurulmuş, Bölge Adliye Mahkemesince dava değeri itibarıyla istinaf sınırı altında kaldığı gerekçesiyle istinaf talebinin reddine kesin olarak karar verilmiş, davacı vekilince 27.05.2019 tarihinde kanun yararına bozma talep edilmesi üzerine Adalet Bakanlığı Hukuk İşleri Genel Müdürlüğünce talep yerinde görülerek dava dosyası Dairemize gönderilmiştir,

6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK’nin) 363. maddesinin birinci fıkrasında “İlk derece mahkemelerinin kesin olarak verdikleri kararlar ile istinaf incelemesinden geçmeden kesinleşmiş bulunan kararlarına ve bölge adliye mahkemesi hukuk dairelerinin ilk derece mahkemesi sıfatıyla kesin olarak verdikleri kararlar ile yine bu sıfatla verdikleri ve temyiz incelemesinden geçmeden kesinleşmiş bulunan kararlarına karşı, yürürlükteki hukuka aykırı bulunduğu ileri sürülerek Adalet Bakanlığı veya Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından kanun yararına temyiz yoluna başvurulur." hükmü düzenlenmiştir.

HMK’nin 33. maddesi uyarınca maddi olayları ileri sürmek taraflara, hukuki nitelendirme yapmak ve uygulanacak kanun maddelerini belirlemek hakime aittir

Eldeki davada, dava değeri 1.500,00 TL gösterilmek suretiyle, harcı da yatırılarak 212 ada 8 parsel sayılı taşınmaz hakkında tapu iptali ve tescil talep edildiği, yargılama aşamasında dava konusu taşınmazın gerçek değerinin belirlenmesi için keşif yapılmadığı anlaşılmaktadır. Her ne kadar dava değeri 1.500,00 TL olarak gösterilmiş ise de davanın gerçek değeri yargılama aşamasında belirlenmediğinden ve nitelik itibarıyla anılan taşınmazın değerinin istinaf kesinlik sınırının üzerinde olduğunun takdiri gerektiğinden, İlk Derece Mahkemesince verilen hükmün istinaf sınırı altında olduğundan bahsedilemez. Bundan ayrı HMK’nin 33. maddesi uyarınca, davacı vekilince 27.05.2019 tarihinde bir haftalık temyiz süresi içinde sunulan dilekçenin 12.04.2019 tarihli Bölge Adliye Mahkemesi kararının temyizi olarak nitelendirilmesi ile ortada kesinleşmiş bir karar bulunduğundan bahsedilemeyeceğinden HMK’nin 363. maddesi uyarınca kanun yararına bozma koşulları gerçekleşmemiştir.

Tüm bu açıklamalar çerçevesinde davacı vekilinin 12.04.2019 tarihli Bölge Adliye Mahkemesi kararına ilişkin temyiz itirazlarının incelenmesinde; az yukarıda belirtildiği üzere İlk Derece Mahkemesi kararı istinaf sınırı altında kalmadığından Bölge Adliye Mahkemesince istinaf itirazlarının incelenmesi yerine yazılı şekilde istinaf dilekçesinin reddine karar verilmesi doğru olmamış, kararın bozulması gerekmiştir.

SONUÇ: Davacı vekilinin yazılı temyiz itirazları yerinde görüldüğünden kabulü ile Bölge Adliye Mahkemesinin 12.04.2019 tarihli istinaf isteminin reddine dair kararının BOZULMASINA, dosyanın, davacı vekilinin istinaf talebinin incelenmesi İçin İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 16. Hukuk Dairesi’ne, kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığı Hukuk İşleri Genel Müdürlüğü’ne gönderilmesine, peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 08.06.2021 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.

Öne Çıkanlar